2 Ağustos 2011 Salı

Düzensizim diyorsanız, Öyle kalmaya devam edebilirsiniz!

Amsterdam'dan Rotterdam'a giderken gördüğüm manzara karşısında tek aklıma gelen Van Gogh olmuştu. Böylesine çizgisel, karolaj bir manzarada yaşamak onu ne kadar çıldırmış olmalıydı ki o tabloları yapabilmişti. Ondaki perpektif derinliği ve bozmalarını ancak o manzara karşısında kavrayabilmiştim. Aynı şekilde  tasarımcının da doğup büyüdüğü ortamların onun ürünlerine olan etkisine dikkat etmek gerektiğine inanıyorum.
Bu nedenle Colin Tury'nin hayatını çok merak ediyorum. Unorganized Cabinet'i gördüğümde aklıma ilk Van gogh ve Tim Burton geldi. Hemen akabinde ise acaba nasıl biri bunu tasarlamış olabilir, nerede doğmuş büyümüş olmalı.

İşte Colin Tury'den Unorganized Cabinet:






25 Mayıs 2011 Çarşamba

Ha Bank, Ha Hamak, İsterim Ben Uzanmak

Ha geldi, ha geliyor derken yaz geliverdi. Bu süreç içerisinde de bir çoğumuzu hasta etti. Elbette beni de. Siz de hastayken mutlaka düşünmüşsünüzdür, şöyle sıcacık güneşin altında hamak keyfi yapmayı; Hamakla güneş arasında kemiklerinize kadar sıcağı hissetmeyi. Hamak deyince yok direk bulacaksın, ağaç bulacaksın, bağlayacaksın, dengeleyeceksin vs. bir sürü teferruat da aklınıza geliverir hemen. Çözümü var mı?

Emanuele Magini mükemmel İtalyan sıcaklarında kendine bir ara açmak istemiş olmalı ki Campeggi için Siesta'yı tasarlamış. Hem bank hem de hamak...



19 Mayıs 2011 Perşembe

Karim Sadli'de Yves Saint Laurent'nin 2011 Spring/Summer Eyewear Videosu

Geçen hafta 80'lerde çekilmiş kliplere şöyle bir göz attım. Kliplerdeki müzik ve görüntü ritmi dikkatimi çekti. Çok detaylı bir kurgu ve montaj çalışması yapılmış. (örn: Mory Kante - Yeke Yeke) Günümüzde bunu biraz kaybettik diye düşünüyorum. Ne müzik-görüntü ne de görüntü konsept ilişkisi kaldı. Sadece gösteri toplumuna hitap eden, o an için çok şık, moda, insanları geçici heyecanlara sürükleyen, şişme klipler ve videolar ortalıkta. Resmen görüntü kirliliği yaşıyoruz.

Fakat arada hem konsepti kuvvetli, hem de çekimleri ve montajı başarılı işler de çıkıyor. İşte Karim Sadli imzalı Yves Saint Laurent'nin 2011 Spring/Summer Eyewear Koleksiyonu'nun videosu. Yazın güneş altında yaşadıklarımızı nasıl da basit ve başarılı bir şekilde ifade etmiş...

18 Mayıs 2011 Çarşamba

Şantiye'den Sızanlar #2 Ofis - Kerim Kürkçü

Sızıntılar devam ediyor. Bu sefer de Kuledibi'nde bir PR ajansı; yüksek tavanlı, tek hacimli bir ofis katı...




16 Mayıs 2011 Pazartesi

Bozcaada Kapıları - Kerim Kürkçü

Boz ada, Bozcaada... İsmini hakeden ada...
Behiç Ak, kenti deneyimlemekle ilgili bir konuşmamızda "Kentte arabaya binersen arabaya binenleri, yürürsen yürüyenleri görürsün" demişti. Bir kaç yıldır ben de koşanları görüyorum. Birçok kenti de koşarak deneyimleme şansına erişiyorum. Bozcaada'yı da tüm zorluklarına, sıcağa, yokuşlara, susuzluğa rağmen 21 km koşarak baştan aşağı kattettim. Muhteşem deniz ve eşşiz kekik kokuları, doğanın binbir türlü sesi hala hafızamda. Koşarken gördüklerimi kaydetmem mümkün değil (teknolojik olarak değil elbette, hislerimi paylaşabilmek açısından) ama yürürken gördüklerimi elbette kaydettim. Gördüklerim ise, tıpkı Alaçatı Kapıları gibi ürkek ama onlar kadar yabancı gözlerle aşınmamış, belki de onlardan daha bakımsız ama kesinlikle daha bakir, Bozcaada Kapıları oldu.












9 Mayıs 2011 Pazartesi

Kubrick ve Emek'in Işıkları

Öyle koşuşturmacalı bir gündü ki ne mevsimi, ne günü hatırlıyorum ama 2000 yılında bir gün Emek Seniması'na ilk gidişimdi. Filme biraz geç kalmıştık. Işıklar sönmüş, ortam kararmıştı. Yer göstericisi bize feneriyle yerimize kadar eşlik etti. Emek Sineması'nın muhteşem salonundaki paha biçilmez aydınlatmaları işte o an farkettim. Karanlıkta, karşımda Eyes Wide Shut, etrafım Emek'le sarılı...
O günden beri hem Emek Sineması'nın hem de Stanley Kubrick'in yeri ayrıdır. Bütün bunları neden mi anlattım:

Martin Woutisseth, Stanley Kubrick filmografisiyle ilgili harika bir yaratıcı video çalışması yapmış. Ben çok beğendim hemen paylaşmak istedim.

Stanley Kubrick - a filmography - from Martin Woutisseth on Vimeo.

18 Nisan 2011 Pazartesi

Bisikaravan mı desem? ne desem?

Japonya Depremi ve akabindeki tsunaminin yol açtığı nükleer felaketle birlikte enerji üretimi kavramı tekrar gündemimize girdi. Bir sürü karşı görüş birbiriyle çarpıştı, çarpışıyor. Elbette ben sürdürülebilir ve yenilenebilir enerji kaynaklarından yanayım. Fakat asıl çözümün enerji tüketimini azaltacak yöntemlerden de destek alarak sağlanabileceğine inanıyorum. Günümüz insanlarının konfor gereksinimlerini yeniden gözden geçirip tekrar tekrar üzerinde düşünmeleri ve gerekli önemleri almaya başlamaları gerektiğine inanıyorum.

Böyle durumlarda genelde ilk eleştiriler, tepkiler sanat ve tasarım ortamlarından gelir. Kevin Cry da bir kaç yıl önce "To Camp Bike" isimli bir sanat çalışması yayımladı. Burada bisiklete adapte edilmiş karavan karşımıza çıkıyor. Bence oldukça fonskiyonel ve sürdürülebilir görünüyor. Sırt çantası gezginlerine bir de Bisikaravan'lı gezginler de eklense fena olmaz mı? Üzerinde derinlemesine düşünmemiz gerekiyor!








Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...